Şanlıurfa 2 Şubesi

Yeni Bir Yükseköğretim Yasası ve Demokratik Üniversite İstiyoruz

Eğitim Bir-Sen Şanlıurfa 2 Nolu şubesince, yerel ve ulusal temsilcilerle bir basın toplantısı düzenlendi. Şube yönetimi ve temsilcilerin de iştirak ettiği toplantıda konuşan, Şube Başkanı Öğr. Gör. Mustafa Sami ÇETİN, Üniversitedeki sendikal faaliyetlerden ve şube tarihçesinden bahsederek başladığı konuşmasında özetle şunları açıkladı:

 

Eğitim Bir-Sen Şanlıurfa 2 Nolu Şubesi olarak ikinci yılımızı geride bırakıyoruz.

Sayısı beşyüze yaklaşan akademik ve idari kadrodaki üyeye sahip ve yetkili sendika olarak, sadece üyelerimizin değil bütün kurum personelinin sesi soluğu olmaya, işleyişteki aksaklıkların giderilmesi hususunda çözüm önerileri geliştirmeye ve bunların büyük bir kısmını da hayata geçirmeye çalışıyoruz. Kurumsal olarak değişik zeminlerde ifade ettiğimiz bazı hususları kamuoyuyla paylaşma ihtiyacı duyuyoruz.

 

Yeni Bir Yükseköğretim Yasası ve Demokratik Üniversite

YÖK'ün kuruluş felsefesi ve işleyişi bakımından bugün artık yaşamasının ve savunulmasının mümkün olmadığı, hatta bu kurumu geçmişe bir tepki olarak ismen değiştirmenin dahi yetmeyeceği, YÖK'ü tamamen lağvetmekten başka bir yol olmadığı hususu bu kurumun en tepe noktasında ve sorumluluk noktasında bulunanlar tarafından dahi samimiyetle ve açık yüreklilikle ifade edilmektedir.

 

Eğitim-Bir-Sen, uzun bir süreden beri bu konuda söylenmesi gerekenleri açık ve net ifade etmiş… YÖK’ün kaldırılmasını ya da bunu bir anda yapmanın doğuracağı boşluk ve beraberinde getireceği problemler söz konusu olacaksa da yeni bir YÖK Kanunu ile daha demokratik, daha pratik ve daha insanca ve çağdaş bir modele geçişin lüzumu üzerinde durarak bütün ilgili kesimlerce bunu paylaşmıştır.

 

YÖK’ün yerine, uluslararası düzeyde yüksek rekabet gücüne sahip, sorgulayan, eleştiren, sorumluluk alan, problem çözen ve araştıran erdemli vatandaşlar ve kamu görevlileri yetiştirebilecek; katılımcı, çoğulcu toplum inşa etmede rol oynayacak, toplumsal olaylarda toplumun vicdanı ve sesi olacak, toplumsal sorunların çözümünde öncülük edecek, sanayi–üniversite işbirliğinin sağlanmasına katkı sunacak, demokratikleşmenin ve birlikte yaşama kültürünün fikrî altyapısını oluşturabilecek, değişim ve dönüşümün motor gücü olan ve sınırları çok geniş akademik özgürlüğün olduğu özerk üniversitelerin sadece koordinasyonunu sağlayacak, her şeyiyle yeni bir kurumsal yapı istiyoruz. Tüm paydaşların son bir kez daha görüşleri alınarak, bütün görüş ve düşünceler ve yapılan tüm katkılar önyargısızca değerlendirilerek yeni bir üniversite yasası bir an evvel hayat geçirilmelidir.

 

Demokratik üniversiteyi hayata geçirebilmenin şartlarından birisi keyfi idareye açık kapı bırakılmaması, mevzuatta yanlış anlamalara, farklı uygulamalara neden olabilecek hükümlere yer verilmemesidir.

Milletin söz sahibi olduğu yeni anayasa

Türkiye için yeni anayasa bir tercih değil, zarurettir. ‘Yeni anayasa  yapalım mı, yapmayalım mı, yaparsak mı daha iyi olur?’ gibi bir mülahaza aslında  söz konusu değil, geçti bu artık Yeni yapılacak anayasa “Devletin milleti” anlayışıyla değil, “Milletin devleti” anlayışıyla hazırlanacaktır. Türkiye mevcut anayasası ile daha fazla yol alamaz. Bu anayasa Türk demokrasisine, Türk demokrasisinin geldiği noktaya, Türkiye’nin bulunduğu noktaya artık uymuyor. Çünkü bu anayasa, vesayeti, demokrasi ile makyajlayan 82 anayasasıdır. 21 defa makyaj yapılmasına, kozmetik değişikliklere gidilmesine rağmen ruhuna asla dokunulmamıştır.

 

Bu Süreçte, hainlerin temizlenmesi kadar, masumların iadesi de önemlidir

Hiç şüphesiz ki bu süreçte, demokrasi ve hukuk düzeninden taviz verilmemesi, sürecin kendisi kadar önem arz etmektedir. Köklü devlet geleneğimizin bir özeti olan “adalet mülkün temelidir” sözünün aslında hukuk devleti ilkesinin bizzat kendisi olduğuna şüphe yoktur. Nitekim toplumun beklentisi, kamu idarecilerinin, akamete uğratılan darbe girişimi sonrası ülkeyi ve devleti terörist yapılardan temizleme sürecinde adalet ve hukuk kurallarına bağlı kalınması yönündedir.

Darbe girişimi sonrası alınan olağanüstü hâl kararı ve başlatılan soruşturmalar çerçevesinde uygulamaya konulan “açığa alınma/görevden uzaklaştırma” tedbiri, suçluların ortaya çıkartılması, şüpheli ile masum arasında ayrım yapılabilmesi, ceza soruşturması ve idari incelemelerin sağlıklı yürütülebilmesi açısından yerinde ve gerekli bir işlemdir. Ancak kamu görevinden çıkarma gibi ağır hukuki sonucu olan bir işlemden evvel en azından bu kişilere masumiyetini ispatlama imkânı tanıyacak bir yolun tanınması gereklidir.

Kamu görevinden çıkarılanlar arasında tek bir masumun dahi bulunmaması gerektiği hususu, en az terör örgütü mensuplarının kamudan ihracı kadar önemli bir konudur. Eğitim-Bir-Sen olarak, bu çerçevede, hakkında delillendirme yapılamayan, masumiyetinde şüphe olmayan üyelerimize hukuki desteğimiz sürecektir. İlgili bütün kurum ve kuruluşlardan da masum olanların, hainlerden tefrik edilmesi hususunda azami hassasiyet bekliyor olacağız.

 

Terör

Bir başka ama önemli husus, Ülkemizin dört bir koldan kuşatma altına alındığı hususudur. Bunlardan birisi yıllardır mesaimizi, malımızı ve canlarımızı tehdit eden terör meselesidir. Bu müessif hadisenin gerçek müsebbip ve nedenlerinin şuur ve idrakinde olarak bu durumdan bir an önce kurtulmak ve artık önümüze geleceğe bakmak zorundayız.

Artık, kırgınlıklar tamir edilsin, kardeş kavgası ve düşmanlıklar son bulsun, devlet-millet kenetlensin… Ülkemizde, hüzünün-yasın sonu gelsin. Huzur solunsun ovada ve dağlarda. Muhabbet yeşersin, kardeşlik neşv ü nema bulsun.  Ağıtlar kan ve gözyaşı yerine kardeşlik türküleri söylensin bu topraklarda… Gün, içeriden ve dışarıdan beslenen terör örgütlerine, teröre; küresel şer şebekelerinin kanlı senaryolarında rol alan figüranlara karşı topyekûn el ele, omuz omuza olma günüdür. Gün, Türkiye’nin, milletimizin ve Müslüman coğrafyanın kandan, emperyalizmden, sömürüden, zulüm ve terörden arındırılması için birlik olma; terör örgütlerine, terör örgütlerine silah dâhil lojistik destek veren yabancı güçlere, eli kanlı terör örgütlerinin reklamını yapanlara karşı ortak hareket etme, bin yıllık desende, 1400 yıllık İslam kardeşliğinde buluşma günüdür.

 

Olabildiğince Sade ve Millî Eğilime Uyan Bir Müfredat

Hiç şüphesiz ki bilgi çok şeydir ve önemlidir fakat herşey değildir… Yarış atı değil, insan yetiştirmeliyiz. Bu demek değildir ki, biz hem kişilikli, hem donanımlı ve birikimli insan yetiştirmeyelim! Yetiştirelim fakat bilgiye verdiğimiz önem kadar, değerler eğitimine de ağırlık verelim. İyi insan, iyi eş, iyi komşu, iyi arkadaş, iyi vatandaş yetiştirelim. Hak, hukuk bilen, saygı ve sevgi dolu, bencil değil digergam, empati kurabilen, ruh sağlığı yerinde, kendini gerçekleştirebilmiş bir nesil yetiştirmeyi önceleyelim.

Eğitim sisteminin, irfan köklerine bağlı, medeniyet değerlerini modern açılımlarla kaynaştırmış, yenilikçi, kendine güvenen, eleştirel bakış ve düşünme biçimine sahip, üretken, birlikte çalışma kültürü edinmiş, memleket ve millet sevgisiyle dolu, hak ve özgürlüklere saygılı fertler yetiştirmeyi amaçlayan bir müfredata kavuşturulması hayati önemde milli bir meseledir. Daha Cumhuriyet kurulmadan bir ateş çemberi içerisinde, 1922 yılında bir “Maarif Kongresi” toplayan bu millet maddî anlamda Kurtuluş mücadelesi vererek bunu zaferle taçlandırmış fakat yine Topçu’nun ifadeleriyle bu milletin kültürel plânda “Kurtuluş savaşı/zaferi” henüz gerçekleşmemiştir!

 

Netice-i Kelam:

Yeni Türkiye’nin barış ve kardeşlikle aydınlanmış ufkuna doğru hep birlikte durmak ve yorulmak bilmeden el ele, gönül gönüle yürümek; paralel, yatay, dikey bütün hainlerin temizlendiği, adaletin tam anlamıyla tesis edildiği, özgürlüklerin ve huzurun hâkim olduğu, birlik ve beraberliğin güçlendiği, kardeşlik ikliminin hâkim olduğu huzur atmosferini teneffüs etmek istiyoruz.